Sanatsal ifade alanında, pigmentlerin rolü hafife alınamaz ve bunlar arasında Ultramarin Mavisi ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Ultramarin, harika bir donuk mavi tonu ve harika bir karışım oluşturma yeteneğiyle dünyanın dört bir yanındaki sanatçılar arasında popüler hale gelmiştir. Bugün birçokları için vazgeçilmez bir renktir ancak her zaman bu kadar kolay erişilebilir olmamıştır. Doğal Ultramarin mavisi, Yüksek maliyeti ve yoğun emek gerektiren ekstraksiyon ( çıkarma) süreci nedeniyle Rönesans döneminde altın kadar değerli, pahalı bir pigment olmuş, resimlerde zenginlik ve statünün bir göstergesi haline gelmiştir. Bir zamanlar genellikle tablo sözleşmelerinde belirtilmiştir ve bazen pigmenti müşteriler tedarik etmişlerdir.
Bu makalede ultramarin mavisinin tarihine, kaynağından, canlı mavi yarı değerli bir taştan günümüzün yaygın sentetik alternatifine, Rönesans ve modern atölyelere uzanan yolculuğuna yer vermektedir.
Antik Mavi Pigmentin Kökenleri
Genellikle ‘hakiki’ olarak adlandırılan parlak koyu mavi Ultramarin pigmenti çok yönlü bir mavidir, kendi başına parlak bir renk sunar ancak karışımlarda daha fazla çeşitlilik gösterir. Ultramarin adı “denizin ötesi” anlamına gelir, uzak kökenlerine bir gönderme olan Latince ultra (ötesi anlamına gelir) ve mare (deniz anlamına gelir) kelimelerinin birleşiminden (ultramarinus) türetilmiştir. Bu etimoloji, denizin ötesinden gelen bir rengin kökenine işaret eder, Ultramarinin bir zamanlar paletlere ulaşmak için kat ettiği yolculuğa dair bir bakış açısı sunar çünkü 14. ve 15. yüzyıllarda Afganistan’daki uzak madenlerden tüccarlar tarafından Avrupa’ya deniz yoluyla getirilmiştir. Eşekler ve Develer bir zamanlar İpek Yolu boyunca (o zamanlar dünyanın en yoğun ve en etkili ticaret yolu ) Afgan Lapis lazuli külçeleri taşımıştır, taşlar Suriye’den gemiyle Venedik’e ulaşmış ve buradan Avrupa’nın diğer bölgelerine ticareti yapılmıştır.
En eski mavi pigmentlerden biri olan Ultramarin’in Afganistan’daki Bamiyan’da bulunan mağara tapınaklarında dekoratif taş (mağara resimleri) olarak kullanılmasına dair ilk bulgular MS 6. ve 7. yüzyıllara kadar uzanmaktadır. 19. yüzyıldan önce, Ultramarin Mavisi adlı pigment Afganistan’da çıkarılan parlak mavi bir taş olan lapis lazuli (Latince’de ‘mavi taş’) ile yapılmıştır. Doğal Ultramarinin 10. ve 11. Yüzyıllara ait Çin resimlerinde, 11 -17. Yüzyıl arasındaki Hint duvar resimlerinde, 13. ve 14. Yüzyıllarda Pers minyatürlerinde, 1100 yılı civarındaki Norman ve Anglo-Sakson tezhipli el yazmalarında kullanılmış olduğunu gösteren kanıtlar mevcuttur. Avrupa’da en yaygın kullanımı 14. yüzyıldan 15. yüzyılın ortalarına kadar, özellikle parlaklığının vermilyon (Çin kırmızısı) ve altını tamamladığı tezhipli el yazmalarında ve İtalyan panel resimlerindedir. 15. yüzyılda, erken Rönesans ressamı ve yazarı Cennino Cennini, Scrovegni Şapeli’ndeki Giotto di Bondone’nin göz kamaştırıcı ultramarin mavisi fresklerini gördükten sonra, 1437’de yazmış olduğu, “Zanaatkarın El Kitabı” adlı kitabında pigmente bir bölüm ayırmış, ultramarinin bütün pigmentlerin ötesindeki muhteşem, hoş ve kesinlikle mükemmel olduğunu belirtmiştir.
Ultramarin terimi hem doğal minerali hem de sentetik pigmenti belirtir, ancak günümüzde çoğu kişi doğal minerali lazurit veya onu içeren kaya olan lapis lazuli adıyla ile ayırt etmektedir. Ultramarinin koyu rengi karmaşık kimyasında yatmaktadır. Ultramarin, en karmaşık mineral pigmentlerden biridir, kendine özgü mavi rengini veren kükürt safsızlıklarına sahip bir sodyum alüminyum silikattır. Esasen lazurit adı verilen mavi kübik bir mineral içeren mineralize bir kireç taşıdır. Lazurit, yaklaşık 9.000 yıldır değerli bir taş olarak çıkarılan kalsit, pirit, sodalit ve diğerleri gibi birçok mineralden oluşan bir kaya olan lapis lazuli’nin mavi bileşenidir. Lapis lazuli, pigment olarak kullanılmasından önce, dekoratif objeleri, heykelleri ve mücevherleri süslemiştir. Dana Mineraloji Sistemi, lapis lazuli’yi bu kayadaki koyu mavi kristaller olarak kabul etmiştir, ancak bunlar 1891’de lazurit olarak yeniden adlandırılmıştır. Eski Mısırlılar ve Babilliler, onun canlı mavisini gökyüzünün ve okyanusun sonsuzluğuna benzeterek hayat veren, iyileştirici güçlere sahip olduğuna inanmışlardır. Antik kültürlerinde hoş mücevherler ve boncuklar şeklinde ortaya çıkmış, heykeller ve lahitlerdeki panellerin boyanması için ince bir pigment haline getirilmiştir, hatta Kleopatra’nın öğütülmüş pigmenti mavi göz farı olarak kullandığı söylenmektedir.

Ultramarin Mavisinin Tarihi
Rönesans Avrupa’sında, lapis lazuli nadirliği ve minerali boya haline getirmenin zaman alıcı süreci nedeniyle son derece pahalıdır. Verim düşüktür, 1 kg mineralden sadece yaklaşık 30 g pigment elde edilmektedir. Renk, alçak gönüllülüğü ve saflığı sembolize etmenin yanı sıra, kullanımını sipariş eden müşterilerin zenginliğini sembolize etmeye başlamıştır. Zor elde edilmiş olsa da Rönesans sanatçıları değerli bir taş olan lapis lazuliden elde edilen ultramarin mavisine eşsiz derinliği ve parlaklığı nedeniyle çok değer vermişlerdir. Pigmentin değerliliği, resimde nasıl kullanılacağını belirlemiştir. Ultramarin, 14. ila 16. yüzyıl sanat eserlerinde öncelikle İsa ve Meryem’in cübbeleri için ayrılmıştır ve bu da değerini, sanatçının ve müşterinin statüsünü göstermiştir. Bazı durumlarda, Bizans duvar resimlerinde ve çok renkli heykellerde görüldüğü gibi, azurit veya hatta karbon siyahı gibi daha az maliyetli pigmentler alt boyama için kullanılmıştır. Çivit de dahil olmak üzere geleneksel mavi pigmentler de ultramarin için alt katman olarak kullanılmıştır.
Hakiki Ultramarin kullanılan en önemli sanat eserlerinden biri Titian’ın 1520 ile 1523 yılları arasında yaptığı ‘Bacchus ve Ariadne’ tablosudur. Sassoferrato’nun Dua Eden Madonna’sı (1660 dolaylarında) gibi önemli sanat eserleri için ayrılmış ve sentetik bir versiyon ortaya çıkana kadar rengi kullanmak bir ayrıcalık olarak kalmıştır. Michelangelo, ultramarin satın almaya gücü yetmemiştir. Bir rivayete göre, “Defin Töreni” adlı tablosu, bu değerli pigmenti tedarik edememesi sonucu yarım kalmıştır. Rafael, ultramarini son katı için ayırmış, temel katmanlar için sıradan bir azurit tercih etmiştir; Johannes Vermeer ise (Kuzey Avrupa’da 17. yüzyılda yaşayan Hollandalı bir ressam) sık sık Ultramarin kullandığı (neredeyse bütün resimlerinde) için ailesini borç batağına sürüklemiştir. Dünyaca ünlü “İnci Küpeli Kız” adlı tablosunda (1665 ile 1666 arası) kızın türbanı Ultramarin ile, Kurşun Beyazı da kullanarak boyamış ve gerçek bir Ultramarin sır (glaze) ile bitirmiştir.
Ultramarine Talebin Artması
İtalya ultramarini cömertçe kullanırken, Kuzey Avrupa’da kullanımı daha az yaygındır. Lazurit, Alman ve Erken Hollanda Okullarında daha yaygındır ve ultramarin çoğunlukla ikonografik olarak önemli figürler veya sır (cila) olarak kullanılmıştır. 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılda lazurit kıtlığı görülmüştür ve bu da maliyetli ultramarine olan talebi artırmıştır. İtalya dışında, kıtlığı dikkat çekicidir ve o zamanın zengin İspanyol ressamları arasında bile asgari düzeyde kullanılmıştır. Ultramarin’in sahteciliği ve tağşişi, pahalı olması nedeniyle yaygındır. Renk karıştırma açısından, hafif menekşe-mavi tonu, onu, ya koyu kırmızı pigmentlerle fiziksel karıştırma yoluyla ya da ultramarin ve kan kırmızı sırları katmanlayarak morlar oluşturmak için tercih edilir hale getirmiştir. Bu zorluklara rağmen, tarihi resimlerde ultramarinin kullanımı çoğunlukla sade, katışıksız kalır ve benzersiz tonunu korumak için sadece beyazla karıştırılmıştır.
Lapis Lazuli’den Ultramarin Boya Yapımı
Geleneksel yöntemle Lapis lazuli taşından ultramarin pigmentinin üretilme süreci uzun, karmaşık ve pahalıdır. Lapis safsızlıklarla doludur, bunlardan saf lazurit çıkarmak zor bir iştir ve kalan herhangi bir safsızlık hayal kırıklığı yaratan grimsi bir pigment verir. Öğütülmüş mineral önce reçineler, yağlar ve mumlarla bağlanır ve ardından bir hamur oluşturmak için ısıtılır. Bu hamur yoğrulur ve ardından bir alkali çözeltisine yerleştirilir. Bu çözeltide, mavi pullar ayrılır, çöker ve kurur, ince mavi bir toz pigment oluşturur. İşçiler bu işlemi birkaç kez tekrarlar ve art arda gelen her yoğurma kalan rengi çıkarır. Bu, taştan nispeten az miktarda Ultramarin pigmentinin çıkarılabileceği anlamına gelir. Son yoğurma işlemi sonucunda ‘Ultramarin Küller’ olarak bilinen grimsi, soluk bir pigment elde edilir. Ultramarin, uzun ve karmaşık üretim süreci ve hammadde tedariki nedeniyle bir zamanlar altından daha pahalı olmuştur. Yüksek fiyatı kullanımına yansımış; sanatçılar onu seyrek, idareli bir şekilde kullanmışlardır. 19. yüzyılın başlarında geliştirilen modern sentetik ultramarin üretimi, bir zamanlar ulaşılması zor olan bu pigmenti tüm sanatçılar için erişilebilir hale getirmiştir.
Sentetik Ultramarinin Gelişimi
Sentetik ultramarin mavisinin oluşumu Johann Wolfgang von Goethe’nin gözlemlerine kadar uzanır. Goethe, 1787 civarında, Sicilya’daki Palermo yakınlarındaki kireç fırınlarının (kireç ocaklarının) duvarlarında mavi tortuların varlığını fark etmiştir. Bu cam benzeri tortuları, süs amaçlı lapis lazuli’ye potansiyel bir alternatif olduğunu kabul etmiş, ancak bunların öğütülebilir bir pigment olarak uygulanabilirliği hakkında yorum yapmamıştır.
Sentetik ultramarine giden yol, 1814’te Tassaert’in Saint-Gobain’deki bir kireç ocağında kendiliğinden mavi bir madde oluşumunu gözlemlemesiyle ivme kazanmıştır. Bu madde ultramarine çarpıcı bir şekilde benzemektedir. Bu keşifin ardından 1817’de Londra Kraliyet Sanat Koleji sentetik bir Ultramarin arayışını başlatmış ve ilk formülasyon için bir ödül teklif etmiştir. Bunu Fransız Hükümeti’nin Ulusal Sanayiyi Geliştirme Derneği tarafından daha yüksek bir ödül (6.000 franklık) teklifi takip etmiştir. On yıldan biraz daha uzun bir sürenin sonrasında 1828 yılında Fransız kimyager Jean-Baptiste Guimet ultramarin üretme konusunda başarılı elde etmiş ve ödülü kazanmıştır, dolayısıyla Fransız Ultramarini elde edilmiştir. Formülü kil, soda, odun kömürü, kuvars ve kükürt içermektedir ve gerçek Ultramarin ile aynı kimyasal yapıya ve yoğunluğa sahip bir renk vermiştir. Uygun fiyatlı olması ve lapis lazuli alternatifi olarak satın alınabilirliği ve etkinliği nedeniyle, Fransız Ultramarini hızla orijinal mineral pigmentten daha yaygın hale gelmiş ve artık bir sanatçının paletinde vazgeçilmez bir renk olarak kabul edilmiştir.
Bazı üreticiler hala gerçek Lapis lazuli boyası üretmektedir ve çoğu minerali Şili ve Çin’deki madenlerden temin edilir. Sentetik pigmentle karşılaştırıldığında lapis lazuli daha soluk bir renktir, örtücülük ve renklendirme gücü bakımından daha zayıftır.
Sentetik Ultramarinin Sanatta Önemli Kullanım Alanları
Sentetik ultramarinin elde edildiği dönemde kimyager ve boya teknisyeni olan Merimee’nin belirttiği gibi, Guimet, ultramarini başarıyla sentezledikten sonra, bu pigmentin örneklerini hemen birkaç sanatçıya dağıtmıştır. Merimee’nin anlattıkları arasında, Guimet’nin sentetik ultramarinini ” Homeros’un Tanrılaştırılması” adlı eserindeki önemli bir figürün kumaşında kullanan Jean August Dominque Ingres’in kayda değer bir kullanımı da yer almaktadır. Louvre’daki Charles X Müzesi’nin tavan dekorasyonunun bir parçası olan bu sanat eseri, hem imzalanmış hem de 1827 tarihlidir. Bu tarih, Guimet’nin bulgularını Ulusal Sanayiyi Geliştirme Derneği’ne resmi olarak sunmasından bir yıl önce olması nedeniyle özellikle önemlidir. Fransız Ultramarini, sanatçıların paletinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. J. M. W. Turner, 1834’te sentetik Ultramarin kullanan ilk akredite sanatçıdır. Turner, daha profesyonel bir konum ve tanınırlık kazanmak için yirmili yaşlarının başında yağlı boyalara yönelmiş ve 21 yaşındayken ilk yağlı boya tablosu olan Denizdeki Balıkçılar ‘ı Kraliyet Akademisi’nde sergilemiştir. 1870’lere gelindiğinde Fransız Ultramarini, Ultramarin için standart pigment haline gelmiştir. August Renior, Şemsiyeler (Ulusal Galeri, Londra, no. 3268) adlı resminin ikinci aşamasında (1886 civarı) sentetik ultramarini yoğun bir şekilde kullanmıştır. Kompozisyonun ilk aşaması (1881 civarı) yalnızca kobalt mavisi içerir. Örneğin, resmin sağ kenarındaki çocuğun paltosunda büyük miktarda sentetik ultramarin kullanılmıştır. Vincent van Gogh, 1889’da Selvili buğday Tarlası’nda (National Gallery, Londra, no. 3861) en koyu mavilerde ve karışık yeşilin belirli örneklerinde sentetik ultramarin kullanmıştır. Daha sonraki sanatçılar, 1906’daki “Nilüferler” adlı tablosunda Fransız Ultramarini ve Kobalt Mavisi karışımı kullanan Monet gibi, onun temiz canlılığından memnun kalmışlardır. 1957’de Yves Klein, ticari marka rengi olarak tescil ettirdiği ve 200 monokrom (tek renkli) resim yapmak için kullandığı IKB veya UKM (Uluslararası Klein Mavisi) adlı bir Ultramarin versiyonu geliştirmiştir. Klein, rengi özellikle saf olarak görmüş ve bir özgürlük duygusunu ve sonsuz alanları temsil ettiğini hissetmiştir. Sentetik ultramarin, Eric Johnson’ın 2018’deki Ultramarin Çılgınlığı adlı tablosunun da konusu olmuştur. Bir zamanlar nadir ve değerli bir pigment olan Ultramarin, artık sanatçılar arasında favoridir.
Sürdürülebilirlik ve Ultramarin Üretimi
Sentetik ultramarin üretiminde kimyasal reaksiyonun önemli bir yan ürünü kükürt dioksittir. Sonuç olarak, baca gazı kükürt giderme, çevre düzenlemelerine uymak için üretim sürecinin gerekli bir parçası haline gelir. Tarihsel olarak, üretim sırasında üretilen kükürt dioksiti dağıtmak için büyük bacalar kullanılmıştır. Bu genellikle yakındaki zemin yüzeylerinin ve çatı havalandırmalarının ultramarin renklenmesine yol açar; bu, pigmentin varlığının ve üretiminin açık bir işaretidir.
Ultramarin mavisinin sürdürülebilir üretimi, sanat dünyasında giderek artan bir endişe kaynağıdır. Pigmenti sentezlemenin çevre dostu yöntemleri araştırılmakta ve ultramarin mavisinin mirasının dünyanın sağlığını tehlikeye atmadan korunması sağlamaktadır. Bu çabalar, sanat camiasının çevre bilincine sahip uygulamalara olan bağlılığını vurgulayarak, ultramarin mavisinin gelecek nesiller için bir pigment olarak kalmasını sağlar.
Ultramarin Pigmentinin Özellikleri
Ultramarin, düşük kırılma indisi göz önüne alındığında beklentileri aşarak şaşırtıcı derecede etkili örtücülük özellikleri sergiler. Yağlı boyada kullanıldığında yarı saydam bir sırlama (kaplama) rengi görevi görür. Renklendirme gücü, azurit veya smalt (kobalt mavisi) gibi eski mavi pigmentleri geride bırakarak önemlidir, ancak modern ftalosiyanin mavilerinin yoğunluğuna tam olarak uymaz. Ultramarin, arap zamkı veya yumurta temperası (tutkallı boya ve yumurta akı karışımı) gibi su bazlı ortamlarla karıştırıldığında belirgin, canlı mavi tonunu korur. Bununla birlikte, yağlı ortamlarda düşük kırılma indeksi nedeniyle, kalın katmanlar halinde uygulandığında çok daha koyu bir mavi olarak görünme eğilimindedir. Yağda en iyi sonuçları elde etmek için, ultramarin ya parlak opak bir mavi oluşturmak için beyaz bir pigmentle karıştırılır ya da daha açık bir alt boyanın üzerine şeffaf bir sır tabakası olarak uygulanır. Sentetik ultramarin, orta ila yüksek miktarda yağ emer (100 gram pigment başına 38 ila 42 gram keten tohumu yağı), bu da yağlı boyanın kurumasını yavaşlatabilir ve dolayısıyla yavaş kuruyan bir yağlı boyadır. Yağ emilim değeri, 100 gram kuru ultramarin pigmentinin, palet bıçağıyla sürtüldüğü cam levhayı lekelemeyecek tutarlı bir kütleye ovulması sonucu elde edilen rafine keten tohumu yağının gram cinsinden ağırlığıdır. Oldukça kırıcı bir pigmenttir ve suda kolayca dağılmasına rağmen yağda zayıf ıslanma özellikleri nedeniyle yağda öğütülmesi zordur.
Doğal ve Sentetik Ultramarin Arasındaki Farklar
Doğal ultramarin, kalsit ve silika gibi aksesuar minerallerle birleştirilmiş büyük mavi lazurit parçacıklarından (fotomikrografta şeffaf kenarlar veya parçacıklar olarak görülür) oluşur. Sentetik ultramarin, doğal muadiline kıyasla daha yoğun bir mavi sunar. Bu, sentetik varyanttaki daha küçük ve daha düzgün parçacık boyutuna atfedilir ve bu da ışığın daha tutarlı bir şekilde yayılmasına olanak tanır. Oldukça kararlı olan rengi ışıktan etkilenmez ve yağlıboya ya da freskte kullanıldığında bozulmadan kalır. Bununla birlikte zayıf aside maruz kalması, pigmentin hızla ağarmasına neden olur ve bu süreçte hidrojen sülfür açığa çıkar. İlginç bir şekilde, özellikle ultramarinin kırmızımsı varyantlarına az miktarda çinko oksit eklenmesi bile rengin yoğunluğunu belirgin bir şekilde azaltarak pigmentin kimyasal değişikliklere karşı hassasiyetini gösterir.
Kalıcılık ve Uyumluluk
Zamanla solan birçok pigmentin aksine, ultramarinin moleküler yapısı onu ışığa ve kimyasallara karşı oldukça kararlı ve dirençli hale getirir. Bu dayanıklılık, antik sanat eserlerinin canlılığını korumuş ve yüzyıllar önce sanatçılara ilham veren aynı canlı maviye tanık olmayı sağlamıştır. Şövale resimleri ve tezhipli el yazmaları üzerinde yapılan incelemeler, doğal ultramarinin birkaç asırlık sanat eserlerinde bile bütünlüğünü oldukça iyi koruduğunu göstermiştir. Genel olarak, ultramarin bir pigment olarak kalıcılığıyla tanınır. Tipik olarak hidrojen sülfit olarak kükürt açığa çıkaran kükürt içeren bir bileşik olmasına rağmen, tarihsel olarak kurşun pigmentinin kurşun sülfür oluşturmak üzere koyulaşması gibi önemli bir olay olmadan kurşun beyazı ile birleştirilmiştir. Bununla birlikte, özellikle yağlı boyalarda, zaman zaman “ultramarin hastalığı” olarak bilinen bir durum gözlemlenmiştir. Bu durum pigmentin yüzeyinde gri veya sarımsı gri bir renk değişikliği olarak ortaya çıkar. Bu tür olaylar, özellikle endüstriyel kullanımlarda, sentetik ultramarinde daha yaygındır.
Bu renk değişiminin kesin nedeni bilinmemekte, koruma bilimcileri arasında tartışılmaktadır.
Olası faktörler arasında atmosferik kükürt dioksit ve neme maruz kalma, yağ veya oleoresinli bir boya ortamının asitliği veya yağın uzun süre kuruması, bu sırada su emiliminin şişmeye, ortamın opaklığının artmasına ve sonuç olarak boya filminin beyazlamasına yol açması sayılabilir. Normal koşullar altında, sentetik ultramarin önemli ölçüde kalıcılık gösterir. Işık haslığı testleri, ışığa maruz kalmaya karşı dayanıklılığını doğrulamıştır. Ancak, asidik ortamlara karşı özellikle hassastır. Yüksek konsantrasyonlarda kükürt dioksit veya benzeri asidik emisyonların olduğu kentsel ortamlarda, açık hava posterlerinde kullanılan ultramarin mavisinin solduğu durumlar olmuştur.
Bir 20. yüzyıl tablosundaki sentetik ultramarinde kayda değer bir “ultramarin hastalığı” vakası kaydedilmiştir, ancak boya filminin solması öncelikle pigmentin kendisinden ziyade boya ortamının bozulmasına bağlanmıştır. Wagner ve Mertz tarafından 1930 yılında yapılan araştırmalar, beyaz kurşunun minimum kurşun asetat içermesi ve boya ortamının düşük bir asitlik seviyesini koruması koşuluyla, ultramarinin kimyasal reaksiyondan kaçınarak beyaz kurşunla güvenli bir şekilde birleştirilebileceğini ortaya koymuştur. Hem doğal hem de sentetik ultramarin, normal koşullar altında alkalilerde kararlılık gösterir. Ancak, sentetik ultramarinin, beton veya sıvanın renklendirilmesinde olduğu gibi kireçle (kalsiyum oksit) temas ettiğinde solabileceği belirtilmiştir. Bu bulgular, uzmanları fresk resimlerindeki doğal pigmentin solmasının kireç sıva ile etkileşime girmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını düşünmeye sevk etmiştir.
Ultramarine Mavisinin Karıştırma Özellikleri
Sentetik Ultramarin Mavisi genellikle sıcak, kırmızımsı mavidir, ancak Ultramarinin çeşitleri vardır ve bazı profesyonel markaların ürün yelpazesinde birden fazla bulunur. Farklı markalardan farklı Ultramarinler mevcuttur, ancak hepsi aynı pigmenti kullanır.
Hepsi aynı pigmentle yapılmış olsalar da, pigmentin parçacık boyutu rengin sıcaklığını ve soğukluğunu belirlemede çok şey yapar. Daha büyük parçacıklar daha sıcak bir maviye dönüşürken, daha küçük parçacıklar daha soğuk bir ton verir.
Fransız Ultramarini, birçok sanatçının paletindeki birincil mavi olarak seçtiği, ortamları kapsayan bir popülariteye sahiptir. Suluboyada granülasyon (tanecikli) özelliklerine sahiptir ve karıştırma rengi olarak mükemmel çalışır.
Şeffaftan yarı şeffafa kadar değişse de Ultramarin Mavisi, karışımlarda baskın olmadan kendini koruyabilen yüksek bir renklendirme gücüne sahiptir. Hafif nötr tonlar oluşturmak için koyu kahverengi veya kırmızı ombra ile karıştırılabilir. Permanent Rose gibi mavimsi kırmızıyla birleştirildiğinde Ultramarin Mavisi canlı menekşeler, morlar yaratabilir. Quinacridone Gold gibi sıcak bir sarı kullanmak bazı doğal, dünyevi zeytin rengi verirken, parlak ve temiz bir sarı daha canlı yeşiller oluşturabilir. Ayrıca koyu kahverengi veya topraksı bir turuncu ile karıştırılırsa harika nötrler elde edilebilir. Sanatçılar, farklı oranlarda ultramarin ve ikinci pigment kullanarak siyah veya gri karışımının renk sıcaklığını soğuktan sıcağa değiştirebilir.
Sağlık ve Güvenlik
Bu ürünün (çoğu kimyasal kronik toksisite açısından kapsamlı bir şekilde test edilmemiş olsa da) öngörülen kullanımıyla ilişkili akut veya bilinen kronik sağlık tehlikeleri yoktur. Vücuttan uzak tutarak bu ve diğer kimyasal ürünlerin potansiyel olarak bilinmeyen kronik tehlikelerine karşı kişiler kendini korumalıdır. Bunu yutmaktan, aşırı cilt temasından ve püskürtme sislerini, zımpara tozunu ve ısıtmadan kaynaklanan buharları solumaktan kaçınılmalıdır.
Özet
Ultramarinin kökenleri, yarı değerli mineral Lapis lazuli ile yerin derinliklerinde başlar. 1800’lerden önce bu taş, Ultramarin pigmentinin kaynağıdır. Aslen Afganistan’ın uzak dağlarından çıkarılan ultramarinin canlı, kırmızımsı mavisi, yüzyıllardır sanatçıları büyüleyen göz kamaştırıcı, mistik bir güzelliğe sahiptir. Rengin adının “denizin ötesinde” anlamına gelmesi belki de şaşırtıcı değildir; bu, rengin antik çağlardan beri dünyanın dört bir yanında yaptığı birçok yolculuğa bir göndermedir.
Sanatta ultramarin mavisinin hikayesi, rengin kendisi kadar derin ve büyüleyicidir. Zengin ve parlak tonuyla bilinen bu pigment, yüzyıllardır güzellik ve prestijin sembolü olmuştur. Bir zamanlar altından daha değerli kabul edilen ultramarin, genellikle Meryem Ana’nın cübbelerinde ya da giysilerinde kullanılmıştır. Sentetik ultramarin, mineral içermemesi nedeniyle yarı değerli selefinden daha zengin bir tona sahiptir. Andrew Wyeth gibi gelenekçiler, yapay boya kolayca bulunabilse bile, büyük kişisel masraflar yaparak orijinali öğütmekte ısrar etmişlerdir. Elle titizlikle öğütülen en iyi doğal ultramarin bile kalsit, pirit, ojit, mika gibi tuhaf minerallerle doludur. Bu birikintiler ışığın kırılmasına ve ince bir şekilde farklı şekillerde iletilmesine neden olur. Temel bileşimleri bakımından hiçbir iki boya darbesi aynı değildir. Dik açıyla durulursa, kozmosun uzak bir bölgesinden gelen bir ışık huzmesi gibi sessiz bir beyaz veya altın parıltı yakalanabilir. Bir renk uzmanı olan Kandinsky, mavinin ruhsal özelliklerine tüm kalbiyle inanmıştır. Doğu spiritüalistleri de uzun zamandır lapis lazuli gibi koyu mavi değerli taşları, insan vücudundaki yüksek bilincin merkezi olan altıncı çakra veya üçüncü göz ile ilişkilendirmişlerdir. Mısır Ölüler Kitabında, göz şeklinde oyulan ve altına yerleştirilen lapis lazuli paha biçilmez bir gücün tılsımı olarak kabul edilmiştir.
Kaynakça:
https://www.artsupplies.co.uk/blog/artists-pigments-a-history-of-ultramarine-blue/?srsltid=AfmBOoqUKOnO4cnwgx6Evnp8PdAPNKLdVAybY4FJTuB0_yQpreGvWQHa
https://www.naturalpigments.com/artist-materials/ultramarine-blue-color-notes?srsltid=AfmBOopxV_QC1n_kYlfb4Dqnk0gkDu_2hG78zz1eNNeXtNzROO4Rx9UK
https://www.theparisreview.org/blog/2015/06/08/true-blue/
https://www-naturalpigments-com.translate.goog/artist-materials/ultramarine-blue-pigment-paint?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc
https://www.colorbox.com.tr/Blog/ilginc/renk-tarihinde-yolculuk–ultramarin-mavi
https://www.matematiksel.org/lapis-lazuli-tasi-ve-ultramarin-mavisi-bir-zamanlar-tanrisal-kabul-edildi/
Yazar: Müşerref Özdaş